Blogger tarafından desteklenmektedir.

Bir garip yolcu: Cunda Adası

by - 14:49

Dünya üzerinde cennetin yansıması olan yerler varmış. Tüm şehrin gürültüsünden, uğultusundan kaçıp saklanabilecek sığınaklarımız varmış. Kafamızda onca şey varken hepsini bir kenara atıp sadece kendini doğanın kucağına bırakmak varmış. Her şeyden öte hepimizin unuttuğu sahip olduklarımıza şükretmek varmış.


Benim ilk defa gittiğim ve bunca zaman neden yolum düşmemiş diye düşündüğüm ve kendimi unuttuğum yer oldu Cunda... Nereden başlasam nasıl anlatsam diye çok düşündüm. Gittiğimde bulduğum huzurun tarifi yoktu çünkü. Daha sonra neden bu huzuru burada bulduğumu sordum kendime. Cevabı ise çok basitti, sahip olduğumuz doğanın bize sundukları olduğu gibi duruyordu ve insanlar üstün de oynamamıştı. Çünkü Cunda yapısı bozulmamış, şehrin onu yutmasına izin vermemiş ve tüm saflığı ile burada duruyordu. Bu yüzden burada kafamda ki sesleri susturup temiz havayı içime çektim ve dedim ki "Dünya varmış gerçekten!" 


Daha önceki yazımda bahsetmiştim, Akçay diye başlayan sonrasında Bayramiç ve Balıkesir içerisinde devam eden hikayemizden. En güzel kısmı ise kesinlikle son günümüzü taçlandırdığımız Cunda gezintisi oldu. Sadece gidip denize karşı oturup keyif yapmanız bile burayı görmeye değer ama ben sizlere orada görülmeye değer birkaç detaydan bahsedeceğim. Bizim bir günlük kaçamağımızın verdiği mutluluk ve ayrılmak istememe hissine belki de anlatacaklarımdan sonra sizlerde hak vereceksinizdir. Akçay'dan minibüsle Edremit, Edremit'ten şehir içi otobüslerle Ayvalık ve yine Ayvalık'tan minibüs ile Cunda'ya varabildik. Daha önceki yazımda bahsettiğim yol sorunsalı burada da yakamızı bırakmadı. Ama yapılan köprü yoluyla adaya ilk giriş yaptığımız anda tüm bunlara değeceğini hissettim. 





İlk olarak adada küçük bir keşfe çıktık. Restaurantların dizili olduğu kordon boyunca ilerledik. Daha sonra hediyelik eşya satan koca bir bölgeye düştük. Çeşit çeşit Cunda hatırası bu dükkanlarda bizleri bekliyordu. İlk olarak mütevazi davrandık ve birer magnet aldık ama tabi ki bununla sınırlı kalmayacaktık. Dükkanlarda tek tek uzunca zaman harcadıktan sonra tepeye doğru çıkmaya başladık. Görülmesi gereken yerler arasında not ettiğim Rahmi Koç Müzesini bulmak için ilerledik. Yol boyunca çeşitli rengarenk kapı ve süslemelere sahip yerlerde de fotoğraf çekilmeyi atlamadık tabi ki. Biraz ilerledikten sonra Rahmi Koç Müzesini bulduk. Biletlerimizi aldıktan sonra küçük bir kapıdan koca bir dünyaya, koca bir koleksiyona adım attık. 


İncelemeye doyulmayacak bir müze: Rahmi Koç Müzesi

Yunanistan'da da oldukça dikkatimi çeken bir detay, kiliselerin bir dönem camiye çevrildiği sonrasında yeniden kilise veya müzeye evrildiği dönem yapılarının olmasıydı. Bu müzenin binası da 1873 yılında  Rum Ortodoks cemaati tarafından, eski temelleri üzerine Anakent Kilisesi olarak inşa edilmiş ve sonrasında 1927-1928 yıllarında, kilise binası, minaresiz bir camiye çevrilmiş. O dönemde ada nüfusunun çoğunu Rumların oluşturuyormuş. Rahmi Koç tarafından tekrardan restore edilen bina şuan koca bir koleksiyona ev sahipliği ediyor. Sergilemede oyuncaklardan buharlı modellere, bebek arabalarından çeşitli saatlere uzanan geniş bir yelpaze yer alıyor. Özellikle detaylı inceleyebileceğiniz pek çok küçük nesnenin varlığı buradan saatlerce çıkmanızı engelliyor.











Benim ilgimi en çok çeken bölüm ise eski araba ve motorların olduğu yerdi. Özellikle eski düşesleri taşıyan arabaları canlı gördüğünüzde kabarık etekler, bukleli saçlar gözünüzün önüne geliyor. Eski zamanlara gitmeniz o kadar da zor olmuyor. Tarih sizi bu küçük nesnelerle içine çekiyor. Bunun dışında eski bir su taşıma değirmeni sizleri karşılıyor. Düğmeye basıp sessizliği biran bozup çalışmasını izleyebilirsiniz.  



Müzede dikkat çeken bir nokta ise binanın kilise olduğu dönemine ait dokuların hala var olması. Özellikle duvarda ki motifler, tavanda ki dokular ve aydınlatmaları ile kilisenin mimarisi izlerini taşıyor. İki kattan oluşan bu müzeyi eğer Cunda'ya yolunuz düşerse mutlaka ziyaret edin. Geçmişe nesne ve objelerle yolculuk etmek, tarihin belli dönemlerine bu şekilde dokunmanın size iyi geleceğine o kadar eminim ki. Merak edenler için ise, müze girişi ücretli olup, öğrenci girişleri 4 lira. Burada ki uzun yolculuğumuz bittiğinde tepede gördüğüm değirmene doğru güneşe ve sıcağa inat yürümeye başladık. 

Kiliseden kitaplığa: Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı 
İlk seferde yokuşu tırmanma çabamız yol yorgunluğumuz ve sıcağın etkisiyle başarısız oldu. Tekrar sahil kısmına inip kahve içmeye karar verdik. Adanın en meşhur kahvesini yapan Taş Kahve'de oturup Türk kahvelerimizi manzaraya karşı yudumladık. Sonrasında ise adanın meşhurlarından olan damla sakızlı dondurmayı denemeye karar verdik. Yeme içme kısmını yazının sonunda daha detaylı yazacağım. Gücümüzü toplayıp, kendimize geldikten sonra tepeye ulaşmak sandığımızdan daha kolay oldu. Listemde yer alan Sevim ve Necdet Kent Kitaplığının burası olduğunu kavramam ise kapısına geldiğimde oldu. 



Patrik Teodosios zamanında İstanbul'daki Fener Rum Patrikhanesi'ne bağlanan manastırın ana kilisesi kuzeybatı kısmında bulunuyor. Bu Şapel mimarisi ile manastırın vazgeçilmezleri arasında yer alıyormuş. Aynı zamanda kitaplığı ile döneminin en zengin din ve hukuk kitaplarına sahip yaklaşık 1835 yılına uzanan bir geçmişe sahip. Kitaplığın ve kilisenin yanı sıra Şapel'in batısında yer alan ve manastıra un sağladığı tahmin edilen değirmenden geriye sadece temel taşlar kalmış. 1924 yılında mübadele ile Şapel zamanla tahrip edilmiş. 





Yıllarca harap bir şekilde kalan değirmen ve kilise, Rahmi M.Koç tarafından 2007 yılında kitaplık haline getirilmiş. İlerleyen yaşı sebebiyle göz sağlığı bozulan, "Göremediğime değil, okuyamadığıma üzülüyorum." diyen Emekli Büyükelçi Necdet Kent ve eşi Sevim Kent'in ismi verilmiş. Kitaplık içerisine çiftin oğulları tarafından da yaklaşık hayatını kaybeden babasından kalan bin üç yüzü aşkın kitap bağışlanmış.





Değirmen ve kitaplığın bulunduğu yerde tüm Cunda'yı ayaklar altına aldığınız bir manzara sizleri karşılıyor. Burada değirmenin hemen dibinde bir kafe var, burada içkinizi veya çayınızı yudumlayabilirsiniz. Hemen arkaya dolandığınız da benim tam oturup manzaraya doğru kitap okumalık diye nitelediğim masa ve sandalyeyi gördük. Oturup dinlendik bolca fotoğraf çektik, çekildik ve temiz havayı içimize çektik. Böyle yerler bunun için değil miydi? Hemen kitabıma sarıldım birkaç sayfa okumak için çok sürmedi yemek yemeye karar vermemizle bu huzur dolu yerden istemeyerek ayrıldık. 




Neler yemeli? Neleri tatmalı?
Sizlere bu cennet adaya geldiğinizde ayrılmadan tatmanız gereken birkaç lezzetten bahsetmek istiyorum. Başından sonuna hemen her lezzetini tattık ve sanırım hepsini beğendik :) Gezerken aynı zamanda yeni tatlarda keşfetmeyi seviyorsanız burası aslında tam sizin için yaratılmış demektir.

  • İlk olarak Ayvalık'a bağlı olan bu adada Dedemin Tostu adında kendi özel tostunu yapan bir yer var. Burada birkaç peynir ile yapılan, tarihi ve lezzeti yıllara dayanan tostu tadabilirsiniz. Veya peynir konusunda biraz seçici iseniz bizim yaptığımız gibi klasik Ayvalık tostunu deneyebilirsiniz. Oldukça lezzetliydi. Atlamadan söylemek isterim burada kedi nüfusu oldukça fazla. Yemek yerken de sizi rahat bırakmayıp yemeğinize ortak olmaya çalışabilirler benden söylemesi :) 
  • Ege mutfağına benzer özellikler gösteren Cunda'da balık çeşitleri, zeytinyağlılar ve mezeler oldukça ön planda. Biz Girit mutfağından izler taşıyan bir yere oturduk. Burada şartsız koşulsuz tavsiye edeceğim bir lezzet olan Girit ezmesi ile tanıştık. Brokoli, sarımsaklı süzme yoğurt, peynir ve cevizli bir mezeydi. Biz bu lezzeti Meze Dünyası isimli yerde denedik. Yolunuzu buraya mutlaka düşürün derim. Personeli de oldukça ilgili ve sıcakkanlı. Manzaraya karşı güneşin batışı, bir küçük, mezeler ve dost sohbeti bu dünyada ki pek çok şeye değişilir. Verdiği huzuru siz düşünün. 
  • Paplina balığı bu bölgede denenmesi gereken lezzetler arasında yer alıyor. Fakat ben balıkların yumurtlama dönemi olması sebebiyle denemek istemedim. Sizler avlanma yasağı ve yumurtlama dönemi dışında orada bulunursanız deneyin hatta deneyimlerinizi bana yazın. 
  • Tatlı olarak damla sakızlı dondurmadan bahsetmiştim. Mutlaka tatmalısınız bence. Bu lezzetin dışında yine ön yargılı olduğum, peynirli tatlıları sevmediğimden belki, "lor tatlısı" ile tanıştık. Ayvalık tostunu yediğimiz yerde denemek ile denememek arasında kaldık ve vazgeçtik. Fakat Meze Dünya'sında kalmamıza yakın bize bu tatlıyı ikram ettiler. Tahmin ettiğimizden çok farklı bir tatla karşılaştık. O kadar hafif ve güzel bir tadı var ki, lor peynirinin tadı neredeyse yok denecek kadar az geliyordu ve vişne reçeli ile peynir tadı daha da kırılıyordu.  
  • Şarap evleri ve şarapları da oldukça meşhur bu adanın. Özellikle manzarayı ayaklar altına alan Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı yanında bulunan mekanda şaraplarınızı güneşin batışına karşı yudumlayabilirsiniz. Bunun yanı sıra pek çok şarap evi ve ünlü mekanda sizi bekliyor olacak. 
  • Biz kahvemizi öğlen dinlenme molamızda Taş Kahve'de içtik. Siz de küçük molanızı burada çay ve kahve ile değerlendirebilir, gazete ve derginizi manzaraya karşı okuyabilirsiniz.
  • Hediyelik konusunda da çeşitlilik çok fazla. Ailenize ve sevdiklerinize Cunda simgesi değirmen süsler, magnetler alabilirsiniz. Biz birer magnet ve deniz kabuğu kolyeler aldık. Bunun dışında çeşitlilik çok fazla, birbirinden neşeli ve şıkır şıkır onlarca dükkana göz atabilirsiniz. 
  • Ulaşım konusunda da küçük bir dipnot düşmek istiyorum. Kesinlikle özel aracınızla gidin. Minibüslerde kart uygulaması var ve nakit geçmiyor. Ayvalık'tan oldukça kolay bir şekilde arabayla adaya geçiş var. Eğer böyle bir imkanınız varsa arabayı marinanın girişine bırakıp keşfinize ve tadımlarınıza başlayabilirsiniz. 
Benim Cunda maceram bu şekilde geçti. Orada kalamadan, gecesine tanıklık edemeden dönmek zorunda kaldık. Zira bitmek bilmeyen toplu taşıma silsilesi ile Akçay'a varıp oradan uçağımıza yetişmemiz gerekiyordu. Son dakika havalananı servisini kaçırmamız sonucu mecburi taksi mağduriyetimiz ve olumsuzluklara rağmen biz huzur doluyduk.  Aklım kalbim Cunda'da kaldı sayın okuyanlar. Tekrar tekrar gitmek hatta bir süre sonra yerleşmek dahi istiyorum. Umarım sizlerinde azda olsa gözünde bu cennet yansıması yeri canlandırmışımdır. Ama sakın anlattıklarıma aldanıp görmüş kadar oldum demeyin, eminim ki sizler daha da fazlasını görecek, hissedecek ve keşfedeceksiniz, Her şeyden öte huzuru iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Eğer yakın zamanda gidecekler olursa benim içinde kocaman bir derin nefes alsın ve selam söylesin benden Cunda'ya olur mu? 
Sevgiler...
Zeynep Yağmur ÖNCEL




You May Also Like

1 yorum

  1. Ben de gittim ve cennetin yeryüzünde ki hali diyebilirim ��

    YanıtlaSil

Instagram