Blogger tarafından desteklenmektedir.

Bir garip yolcu: Edirne

by - 17:55



Sokakları, tadı, tuzu, eğlencesi, tarih kokan şehir: Edirne
Bir Serhat şehridir diye başlar cümleler Edirne anlatılırken. Osmanlı’ya başkentlik yapması, Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı olması ve farklı kültürlere ev sahipliği yapması yönüyle önemli şehirler arasındadır Edirne. Sahip olduğu tarihi değerleri ve şehrin yapısı geçmişten günümüze yolculuk yapmak için küçük bir alanda büyük zenginlikler sunar.
Edirne 1361 yılında Murad Hüdavendigar tarafından Bizanslılardan alınması sonucu Osmanlı’ya katıldı. İstanbul’un fethine kadar Osmanlı’ya başkentlik yapan bu şehir tüm tarihi dokusu ile günümüze kadar taşınmış. Gezilecek ve görülecek o kadar çok yer var ki, her birinin hikayesi sizi içine çekiyor.



Usta Mimar Sinan’ın ustalık eseri: Selimiye Cami
Edirne denildiğinde herkesin aklına ilk gelen tarihi değer şehrin sembolü olan Selimiye Camiidir. Mimar Sinan’ın ustalık eserim diye bahsettiği camii tüm şehir boyunca nereye giderseniz sizi takip ediyor. Bunun sebebinin ise Mimar Sinan’ın bu camiyi yaparken seçtiği konum ile ilgili. Edirne’de her yerden gözüken cami aynı zamanda dört minareye sahip tek cami. İçerisinde kullanılan malzemeler, yapım aşaması ise içeriye girdiğinizde tek tek anlatılıyor. Burası için anlatılması gereken bir hikaye var. Hikâyenin kahramanı caminin yapılacağı yerin toprak sahibi olan kadın. Mimar Sinan anlatılanlara göre rüyasında camiyi yapacağı yeri görmüş. Bu gördüğü yer bir lale bahçesiymiş. Orayı bulan Mimar Sinan, inatçı ve ters bir toprak sahibi ile karşılaşmış ve lalelerinde vazgeçmek istemeyen kadın uzun süre inat etmiş. Daha sonra ikna olması sonucu Mimar Sinan bu kadını temsilen camide yer alan bir mermere ters bir lale çizmiş. Bunun dışında büyüleyen mimarisinin yanı sıra kullanılan malzemesi o kadar kaliteli ve işçiliği o kadar kusursuz ki savaş dönemi boyunca ağır toplara bile direnmiş Selimiye.


Neleri tatmalı, hediyelik neler almalı?
Cami içerisinde gezip, isterseniz ibadetinizi gerçekleştirdikten sonra çarşısını gezebilirsiniz. Edirne tarihi çarşılar konusunda da oldukça zengin bir şehir. Selimiye Arasta çarşısı, Ali Paşa çarşısı, Bedesten çarşısı gibi tarihi yapılı eski çarşılarını gezerek burada şehrin kendine özgü lezzetlerini tadıp, hediyeliklerine göz atabilirsiniz. Bunlar neler diye soracak olursanız ilk olarak lezzetleri arasında Edirne peyniri yer alıyor. Pek çok peynircisinden dilediğiniz lezzete yakın olanı alıp kahvaltılarınıza katın derim. Tatlı olarak ise Kavala kurabiyesi, badem ezmesi Edirne ile bütünleşmiş. Hediyelik olarak kimi zaman ev hanımlarının ellerinde yapıp sattığı mis meyve sabunları ve aynalı süpürgeler var. Şehrin simgeleri arasında yer alan bu ikili yine tüm çarşılarında karşınıza çıkıyor. Ve tabi ki şehrin en önemli lezzeti olan Edirne tava ciğerinden bahsetmemek olmaz. Şehrin önemli alanlarından biri olan Saraçlar caddesinde yer alan meşhur ciğercilerde hemen her gün ardı arkası kesilmeyen kuyrukları görünce şaşırmayın. Zira buraya geleni ciğer yemeden göndermiyorlar.







Kilisesi, camisi ve sinagogu ile tüm dinleri kucaklayan şehir
İbadethane açısından Edirne camilerin yanı sıra pek çok kilise ve bir sinagoga da sahip. Bu yönden şehrin içerisinde çok kültürlülüğü iliklerinize kadar yaşıyorsunuz. Yıllar sonra restorasyonu tamamlanan dünyanın en büyük üç sinagogunda biri şehirde yer alıyor. Bunun dışında Eski camii
şehrin ilk ulu camii olma özelliği taşıyor. Eski Cami ile ilgili oldukça farklı bir bilgi ise, geleneği simgesel de olsa yaşatmak için bugün bile Cuma Hutbelerine imamlar kılıç ile çıkıyor olması. Bu gelenek geçmişten günümüze bir miras olarak burada adeta korunuyor. Bir diğer detay ise, camide vaaz veren Hacı Bayram Veli'nin anısına duyulan saygı nedeniyle Vaaz Kürsüsü imamlarca kullanılmıyor olması.
Şehirde bulunan sinagog 2 Eylül 1905 gecesi çıkan yangında harap olmasının sonucu yıllarca şehrin içinde harabe olarak yer aldı. Müze olarak yeniden restore edilmesi planlanırken 2010 yılında başlayan çalışmalar ile bugün yeniden ibadethane olarak kapılarını açtı. Dünyanın en büyük üçü arasında yer alan sinagog açılışında ise Yahudi dinine mensup Türkiye’nin pek çok şehrin insan akın etmiş. Ziyaretçileri için sinagog içerisinde eski Edirne’de yaşamını sürdürmüş Yahudilerin fotoğrafları sergi olarak yer alıyor. Bunun dışında ibadet etmek veya turistik olarak gezmek isteyenler için kapıları açık.

Edirne’ye geldiğinizde küçük bir yer olmasına rağmen oldukça çok cami ile karşılaşıyorsunuz. Ama bunlar arasında belki de en özgün avluya sahip olanı Dar’ül Hadis Cami. İçeriye girdiğiniz anda kapısı oturup yeşille bütünleşeceğiniz bir yere açılıyor. Kapısı, girişi ve içeride yer alan tavus kuşlarına kadar oldukça farklı ve huzur veren bir yer.

Buradan ayrıldıktan sonra komşu ülkelerimiz ile bir diğer bağımız olan Tunca ve Meriç sizi selamlıyor. İki ayrı fakat birbirine yakın mesafede olan nehrin çevresi yeşil koca bir alan ve ağaçlarla sarılı durumda. Buraya gittiğinizde nehir kenarında yer alan kafelere oturabilir ve kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Bunu dışında Saraçlar Caddesinin sonundan kalkan faytonlar ile tüm Karaağaç’ı gezebilirsiniz. Karaağaç yolu ise sizi nehirleri geçtikten sonra sağlı sollu ağaçlarla bezeli bir yol ile huzurun kucağına çekecektir.  Burada yer alan kent ormanı size nehir manzaralı piknik alanı sunuyor olacak.




Geleceğe uzanan yer: Lozan Anıtı
Edirne’nin Osmanlı döneminde ki önemini Cumhuriyet döneminde de korumuş. Karaağaç’ta bulunan Lozan Anıtı ve tren garı tarihin önemli yerlerinden biri. Gar 1.Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan’dan alındıktan sonra 1930 yılında işletmeye açılmış. Şimdilerde ise Güzel Sanatlar Fakültesi olarak hizmet veriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. yılına özel halk için Lozan Anıtı, Lozan müzesi, meydan ve fidanlık düzenlenmiş. Meydanda yer alan büyük heykel ise Prof. Dr. Tamer Başoğlu tarafından tasarlanmış. 4. 20 m. boyundaki kadın figürü estetiği, zarafeti ve adaleti temsil ediyor. Kadının elinde yer alan güvercin ise demokrasi ve barışı, diğer elindeki belge de Lozan Antlaşmasını temsil ediyor. Anıtın ayaklarının yerleştiği yarım daire şeklindeki havuz ise, Türkiye’nin üç tarafını çevreleyen denizleri tanımlıyor. Lozan Anıtını gezdikten sonra Karaağaç bölgesinde özellikle akşam üstü oturup kahve içebileceğiniz, masa oyunları oynayabileceğiniz küçük samimi kafeler mevcut. Şehri gezerken oluşan yorgunluğu biraz olsun burada unutup yola devam edebilirsiniz.

Edirne’ye gelip gezilmesi gereken iki yerden daha bahsetmek gerekiyor. İlki Osmanlı döneminde Mimar Hayreddin tarafından yapılan Beyazıt Külliyesi. Tunca Nehri kıyısında bulunan ve cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, erzak depoları ve öbür bölümlere sahip yapı geniş bir alana yayılıyor. Oldukça etkileyici bir havaya sahip olan külliye küçüklü büyüklü yüze yakın kubbeyle örtülü. Eski dönemlerde pek çok farklı hastalık tedavi için buraya gelirken, bunlardan ruh sağlığı kaynaklı olanları musiki ile tedavi ediliyor. Külliye içerisine girdiğinizde çeşitli heykeller ile mizansen yaratıldığını ve farklı hastalıkların tasvir edildiğini görüyorsunuz. Arka fonda ise huzur verici bir müzik çalıyor. Oldukça fazla odası olan külliye içerisinde eski görseller ve resimler, tıp araç ve gereçleri yer alıyor. Tek tek inceleyerek gezmek isteyenler için bir gün ayrılması gereken bir yer. Buradan çıktıktan sonra Şükrü Paşa Anıtını ziyaret etmek isterseniz savaş döneminin izlerini, milli mücadele ruhuna tanıklık edebilir ve Edirne manzarasını baştan sonra geniş bir perspektif ile görebilirsiniz.





665.kez düzenlenecek Kırkpınar Güreşi efsanesi
Kırkpınar yağlı güreşleri geçmişten günümüze Edirne ile bütünleşmiş başka bir olgu. 665.kez bu yıl temmuz ayında düzenlenecek güreşler başta Edirne halkı olmak üzere oldukça önemli bir yerdedir. Her yıl farklı bölgelerden yüzlerce güreşçi 1923 yılından bu yana Edirne’nin Sarayiçi bölgesinde karşı karşıya geliyor. Güreşlerin ne denli önemli bir yeri olduğu ise şehirde farklı yerlerde bulunan başpehlivan heykelleri, pehlivan isimli sokak ve okul isimleri ile anlaşılıyor. Hatta Edirne’ye girdiğiniz anda belirli bir mesafeden sonra güreşen iki pehlivan heykeli size “Edirne’ye hoş geldiniz!” diyor.

Dokuz-sekiz eğlence: Kakava Şenlikleri
Edirne insanlarına dair söylenecek belki de yegâne şey enerji dolu olmaları. Sokakta çalgı, çengi eşliğinde dokuz sekiz ritme ayak uyduran insanlara denk gelebilirsiniz. Bundan bahsetmişken Hıdrellez zamanı Kakava Şenlikleri ise oldukça büyük coşku ile kutlanıyor. Her yıl binlerce insan buraya bu şenlik için akın ediyor. Roman halkı Tunca nehri boyunca rengârenk kostümleri ve Hıdrellez enerjisi ile büyük bir görsel şölen oluşturuyor. Özel turların düzenlendiği Kakava şenlikleri Edirne’nin belki de en renkli, neşeli ve kalabalık olduğu zamanlardır. Romanların tüm gece kurtlarını döktüğü ve içine çekildiğiniz bu şenlikte kendinizi her an ateşten atlarken bulabilirsiniz.


Edirne baştan sona tarih kokan bir şehir. Gördüğünüz gezdiğiniz her yerin bir geçmişi, bilinmesi gereken tozlu bir yanı var. Gezip görmek isteyenler için ise tam enerji ile iki günde karış karış gezilebilecek bir şehir. İstanbul’dan yaklaşık iki buçuk saatlik bir yol sonucu “Bir ciğer yiyip dönelim!” denecek bir yer dahi yapabilir burayı. 

Zeynep Yağmur ÖNCEL

You May Also Like

0 yorum

Instagram