Bir garip yolcu: Edirne
Sokakları, tadı, tuzu, eğlencesi, tarih
kokan şehir: Edirne
Bir Serhat şehridir diye başlar cümleler Edirne
anlatılırken. Osmanlı’ya başkentlik yapması, Türkiye’nin Avrupa’ya açılan
kapısı olması ve farklı kültürlere ev sahipliği yapması yönüyle önemli şehirler
arasındadır Edirne. Sahip olduğu tarihi değerleri ve şehrin yapısı geçmişten
günümüze yolculuk yapmak için küçük bir alanda büyük zenginlikler sunar.
Edirne 1361 yılında Murad Hüdavendigar tarafından
Bizanslılardan alınması sonucu Osmanlı’ya katıldı. İstanbul’un fethine kadar
Osmanlı’ya başkentlik yapan bu şehir tüm tarihi dokusu ile günümüze kadar
taşınmış. Gezilecek ve görülecek o kadar çok yer var ki, her birinin hikayesi sizi
içine çekiyor.
Usta Mimar Sinan’ın
ustalık eseri: Selimiye Cami
Edirne denildiğinde herkesin aklına ilk gelen tarihi değer şehrin
sembolü olan Selimiye Camiidir. Mimar Sinan’ın ustalık eserim diye bahsettiği
camii tüm şehir boyunca nereye giderseniz sizi takip ediyor. Bunun sebebinin
ise Mimar Sinan’ın bu camiyi yaparken seçtiği konum ile ilgili. Edirne’de her
yerden gözüken cami aynı zamanda dört minareye sahip tek cami. İçerisinde
kullanılan malzemeler, yapım aşaması ise içeriye girdiğinizde tek tek
anlatılıyor. Burası için anlatılması gereken bir hikaye var. Hikâyenin kahramanı
caminin yapılacağı yerin toprak sahibi olan kadın. Mimar Sinan anlatılanlara
göre rüyasında camiyi yapacağı yeri görmüş. Bu gördüğü yer bir lale bahçesiymiş.
Orayı bulan Mimar Sinan, inatçı ve ters bir toprak sahibi ile karşılaşmış ve lalelerinde
vazgeçmek istemeyen kadın uzun süre inat etmiş. Daha sonra ikna olması sonucu
Mimar Sinan bu kadını temsilen camide yer alan bir mermere ters bir lale
çizmiş. Bunun dışında büyüleyen mimarisinin yanı sıra kullanılan malzemesi o
kadar kaliteli ve işçiliği o kadar kusursuz ki savaş dönemi boyunca ağır
toplara bile direnmiş Selimiye.
Neleri tatmalı,
hediyelik neler almalı?
Cami içerisinde gezip, isterseniz ibadetinizi gerçekleştirdikten
sonra çarşısını gezebilirsiniz. Edirne tarihi çarşılar konusunda da oldukça
zengin bir şehir. Selimiye Arasta çarşısı, Ali Paşa çarşısı, Bedesten çarşısı
gibi tarihi yapılı eski çarşılarını gezerek burada şehrin kendine özgü lezzetlerini
tadıp, hediyeliklerine göz atabilirsiniz. Bunlar neler diye soracak olursanız
ilk olarak lezzetleri arasında Edirne peyniri yer alıyor. Pek çok
peynircisinden dilediğiniz lezzete yakın olanı alıp kahvaltılarınıza katın
derim. Tatlı olarak ise Kavala kurabiyesi, badem ezmesi Edirne ile bütünleşmiş.
Hediyelik olarak kimi zaman ev hanımlarının ellerinde yapıp sattığı mis meyve
sabunları ve aynalı süpürgeler var. Şehrin simgeleri arasında yer alan bu ikili
yine tüm çarşılarında karşınıza çıkıyor. Ve tabi ki şehrin en önemli lezzeti
olan Edirne tava ciğerinden bahsetmemek olmaz. Şehrin önemli alanlarından biri
olan Saraçlar caddesinde yer alan meşhur ciğercilerde hemen her gün ardı arkası
kesilmeyen kuyrukları görünce şaşırmayın. Zira buraya geleni ciğer yemeden
göndermiyorlar.
Kilisesi, camisi ve
sinagogu ile tüm dinleri kucaklayan şehir
İbadethane açısından Edirne camilerin yanı sıra pek çok
kilise ve bir sinagoga da sahip. Bu yönden şehrin içerisinde çok kültürlülüğü
iliklerinize kadar yaşıyorsunuz. Yıllar sonra restorasyonu tamamlanan dünyanın
en büyük üç sinagogunda biri şehirde yer alıyor. Bunun dışında Eski camii
şehrin ilk ulu camii olma özelliği taşıyor. Eski Cami ile
ilgili oldukça farklı bir bilgi ise, geleneği simgesel de olsa yaşatmak için
bugün bile Cuma Hutbelerine imamlar kılıç ile çıkıyor olması. Bu gelenek
geçmişten günümüze bir miras olarak burada adeta korunuyor. Bir diğer detay
ise, camide vaaz veren Hacı Bayram Veli'nin anısına duyulan saygı nedeniyle Vaaz
Kürsüsü imamlarca kullanılmıyor olması.
Şehirde bulunan sinagog 2 Eylül 1905 gecesi çıkan yangında
harap olmasının sonucu yıllarca şehrin içinde harabe olarak yer aldı. Müze
olarak yeniden restore edilmesi planlanırken 2010 yılında başlayan çalışmalar
ile bugün yeniden ibadethane olarak kapılarını açtı. Dünyanın en büyük üçü
arasında yer alan sinagog açılışında ise Yahudi dinine mensup Türkiye’nin pek
çok şehrin insan akın etmiş. Ziyaretçileri için sinagog içerisinde eski
Edirne’de yaşamını sürdürmüş Yahudilerin fotoğrafları sergi olarak yer alıyor.
Bunun dışında ibadet etmek veya turistik olarak gezmek isteyenler için kapıları
açık.
Edirne’ye geldiğinizde küçük bir yer olmasına rağmen oldukça
çok cami ile karşılaşıyorsunuz. Ama bunlar arasında belki de en özgün avluya
sahip olanı Dar’ül Hadis Cami. İçeriye girdiğiniz anda kapısı oturup yeşille
bütünleşeceğiniz bir yere açılıyor. Kapısı, girişi ve içeride yer alan tavus
kuşlarına kadar oldukça farklı ve huzur veren bir yer.
Buradan ayrıldıktan sonra komşu ülkelerimiz ile bir diğer
bağımız olan Tunca ve Meriç sizi selamlıyor. İki ayrı fakat birbirine yakın
mesafede olan nehrin çevresi yeşil koca bir alan ve ağaçlarla sarılı durumda.
Buraya gittiğinizde nehir kenarında yer alan kafelere oturabilir ve kahvenizi
yudumlayabilirsiniz. Bunu dışında Saraçlar Caddesinin sonundan kalkan
faytonlar ile tüm Karaağaç’ı gezebilirsiniz. Karaağaç yolu ise sizi nehirleri
geçtikten sonra sağlı sollu ağaçlarla bezeli bir yol ile huzurun kucağına
çekecektir. Burada yer alan kent ormanı
size nehir manzaralı piknik alanı sunuyor olacak.
Geleceğe uzanan yer: Lozan
Anıtı
Edirne’nin Osmanlı döneminde ki önemini Cumhuriyet döneminde
de korumuş. Karaağaç’ta bulunan Lozan Anıtı ve tren garı tarihin önemli yerlerinden
biri. Gar 1.Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan’dan alındıktan sonra 1930
yılında işletmeye açılmış. Şimdilerde ise Güzel Sanatlar Fakültesi olarak
hizmet veriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. yılına özel halk için Lozan Anıtı, Lozan
müzesi, meydan ve fidanlık düzenlenmiş. Meydanda yer alan büyük heykel ise
Prof. Dr. Tamer Başoğlu tarafından tasarlanmış. 4. 20 m. boyundaki kadın figürü
estetiği, zarafeti ve adaleti temsil ediyor. Kadının elinde yer alan güvercin
ise demokrasi ve barışı, diğer elindeki belge de Lozan Antlaşmasını temsil
ediyor. Anıtın ayaklarının yerleştiği yarım daire şeklindeki havuz ise,
Türkiye’nin üç tarafını çevreleyen denizleri tanımlıyor. Lozan Anıtını
gezdikten sonra Karaağaç bölgesinde özellikle akşam üstü oturup kahve
içebileceğiniz, masa oyunları oynayabileceğiniz küçük samimi kafeler mevcut.
Şehri gezerken oluşan yorgunluğu biraz olsun burada unutup yola devam
edebilirsiniz.
Edirne’ye gelip gezilmesi gereken iki yerden daha bahsetmek
gerekiyor. İlki Osmanlı döneminde Mimar Hayreddin tarafından yapılan Beyazıt
Külliyesi. Tunca Nehri kıyısında bulunan ve cami, tıp medresesi, imaret,
darüşşifa, hamam, mutfak, erzak depoları ve öbür bölümlere sahip yapı geniş bir
alana yayılıyor. Oldukça etkileyici bir havaya sahip olan külliye küçüklü büyüklü
yüze yakın kubbeyle örtülü. Eski dönemlerde pek çok farklı hastalık tedavi için
buraya gelirken, bunlardan ruh sağlığı kaynaklı olanları musiki ile tedavi
ediliyor. Külliye içerisine girdiğinizde çeşitli heykeller ile mizansen
yaratıldığını ve farklı hastalıkların tasvir edildiğini görüyorsunuz. Arka
fonda ise huzur verici bir müzik çalıyor. Oldukça fazla odası olan külliye
içerisinde eski görseller ve resimler, tıp araç ve gereçleri yer alıyor. Tek
tek inceleyerek gezmek isteyenler için bir gün ayrılması gereken bir yer.
Buradan çıktıktan sonra Şükrü Paşa Anıtını ziyaret etmek isterseniz savaş
döneminin izlerini, milli mücadele ruhuna tanıklık edebilir ve Edirne
manzarasını baştan sonra geniş bir perspektif ile görebilirsiniz.
Kırkpınar yağlı güreşleri geçmişten günümüze Edirne ile
bütünleşmiş başka bir olgu. 665.kez bu yıl temmuz ayında düzenlenecek güreşler
başta Edirne halkı olmak üzere oldukça önemli bir yerdedir. Her yıl farklı
bölgelerden yüzlerce güreşçi 1923 yılından bu yana Edirne’nin Sarayiçi
bölgesinde karşı karşıya geliyor. Güreşlerin ne denli önemli bir yeri olduğu
ise şehirde farklı yerlerde bulunan başpehlivan heykelleri, pehlivan isimli sokak
ve okul isimleri ile anlaşılıyor. Hatta Edirne’ye girdiğiniz anda belirli bir
mesafeden sonra güreşen iki pehlivan heykeli size “Edirne’ye hoş geldiniz!” diyor.
Dokuz-sekiz eğlence:
Kakava Şenlikleri
Edirne insanlarına dair söylenecek belki de yegâne şey
enerji dolu olmaları. Sokakta çalgı, çengi eşliğinde dokuz sekiz ritme ayak
uyduran insanlara denk gelebilirsiniz. Bundan bahsetmişken Hıdrellez zamanı Kakava
Şenlikleri ise oldukça büyük coşku ile kutlanıyor. Her yıl binlerce insan
buraya bu şenlik için akın ediyor. Roman halkı Tunca nehri boyunca rengârenk
kostümleri ve Hıdrellez enerjisi ile büyük bir görsel şölen oluşturuyor. Özel
turların düzenlendiği Kakava şenlikleri Edirne’nin belki de en renkli, neşeli
ve kalabalık olduğu zamanlardır. Romanların tüm gece kurtlarını döktüğü ve
içine çekildiğiniz bu şenlikte kendinizi her an ateşten atlarken
bulabilirsiniz.
Edirne baştan sona tarih kokan bir şehir. Gördüğünüz
gezdiğiniz her yerin bir geçmişi, bilinmesi gereken tozlu bir yanı var. Gezip
görmek isteyenler için ise tam enerji ile iki günde karış karış gezilebilecek
bir şehir. İstanbul’dan yaklaşık iki buçuk saatlik bir yol sonucu “Bir ciğer
yiyip dönelim!” denecek bir yer dahi yapabilir burayı.
Zeynep Yağmur ÖNCEL
0 yorum