Blogger tarafından desteklenmektedir.

Bir Garip Yolcu: Selanik- Kavala (Yunanistan)

by - 09:33




Yeni ve yepyeni bir yazı ile herkese merhaba! Uzun bir süre önce kaleme almak istediğim fakat bir türlü fırsat bulamadığım fakat sonuç olarak şuan sizlerle buluşan bu yazıyı yazdım. :) Bundan yaklaşık bir ay kadar önce bir yolculuğa çıktım ve gezilesi görülesi bir yer olan Selanik'te buldum kendimi. Öyle güzel kareler ve anılarla döndüm ki oradan, geldiğimde neden bir gezi yazısı tadında bir blog yazısı çıkmasın ? diye düşündüm. Ve sonuç olarak gezdiğim, gördüğüm ve sizlere tavsiye edebileceğim yerleri size naçizane tanıtmaya karar verdim. İlk durağımız Yunanistan. Daha öncede gittiğim bu ülkede görülmeye değer iki yeri gezdik: Kavala ve Selanik. Hazırsanız minik bir tur yapmaya ne dersiniz ? 

İlk olarak Yunanistan'ın Selanik şehrine dair ufak bir ansiklopedi bilgisi vermek istiyorum. Selanik 363.987 nüfusa sahip yüzyıllar boyu Türk kültürü ve Osmanlı kültürü ile iç içe günümüze kadar gelişen ve tarihimizde etkileri olan bir şehir. Tarihe göz attığımızda Osmanlı dönemine birçok kez bağlam olmuş bir şehirdir. Gezildiğinde, yapılar ve sokaklar sizlere bir Türkiye havası veriyor. Türkiye Cumhuriyet'i açısından baktığımızda ise Mustafa Kemal Atatürk'e dair birçok iz taşımakta Yunanistan'ın bu şirin kenti.  Gittiğiniz takdirde kültürlerimizin ne kadar iç içe olduğu ve ortak kültürel değerlerin olduğu gözünüze çarpacaktır.  Selanik ile ilgili sizinle paylaşmak istediğim üç tane tarihi değer var. Bunlardan ilki ise Aziz Dimitrios Kilisesi. 

Aziz Dimitrios Kilisesi



Yeni güne uyandığımızda ilk adresimiz Selanik'te bulunan Aziz Dimitrios Klisesi oldu. Selanik'te ki en önemli kiliselerden biri olan bu yapı adını Selanik aristokrasisinden bilinen Roma vatandaşı ve Roma ordu subayı Dimitrios'tan alıyor. Kiliseden içeriye girer girmez büyülü havasına kapılıyorsunuz. Çevrenizde ibadet edenler, turist olarak gelip fotoğraf çekenler, her kültür ve inançtan insanlar büyük merak ile bu mimari harikayı keşfediyor. Ben ise rehberimizden aldığımız bilgileri can kulağı ile dinleyip not almaya çalışıyor bir yandan da gözlerimi alamadığım mimari yapısını fotoğraflamaya çalışıyorum. Gelelim kilisenin tarihine dair aldığım notlara, Hristiyanlığı benimseyip dini faaliyetlerde bulunan Dimitrios M.S 303 yılında tutuklanıyor. Bir hamamın alt katına hapsedilmesi sonucu burada katlediliyor. Kilisenin alt katına, ibadet edilen yere indiğinizde hamam esintilerinin varlığını hala göreceksiniz. Daha sonra şehidin bedeni buraya gömülüyor ve 4.yüzyılda bir tapınak yapılıyor. Osmanlı döneminde camiye dönüştürülen ve müslümanların hizmeti için kullanılan kilise 1949 yılında tekrar hristiyan alemi için ibadete açılıyor. Mimari dokusu ve eşsiz bizans resim sanatının örnekleri ile bu kilise 1988 yılında UNESCO dünya kültür mirası olarak ilan edilmiştir.





Beyaz Kule


Kilisedeki gezintimizi tamamladıktan sonra şehirle bütünleşen başka bir yapı olan Beyaz Kule için yola koyulduk. Sadece dışarıdan gördüğüm içerisini gezmediğim bu yapı Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş bir yapı imiş.  Ardından günümüzde tarihi bir kule ve müze olarak kullanılmaya başlanmış. Balkan Savaşları döneminde Yunanlılar tarafından beyaza boyanan kale adını buradan almış. Ve Selanik'te en çok ziyaret edilen turistik yerlerden biri haline gelmesi bu yapıyı şehrin sembollerinden biri haline getirmiş. 

Atatürk'ün Evi




Beyaz Kule'ye gelmeden önce benim için Selanik'i anlamlı kılan ve yerini çok farklı yapan bir yere daha gittik. Duygularımın yoğun olduğu bir konu olunca sona saklamak istedim. 1881'de bir yiğidin doğduğu evi ziyaret ettik. Bir kapıdan adımınızı atıp daha evin dışını gördüğünüzü düşünün. O an ne kadar duygulanabilirsiniz ki? Ben bu sorunun cevabını, Kemal'in gözlerini açtığı evi ilk gördüğümde aldım. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu evdi burası. Bunu bilerek heyecanla attım kendimi evin içine. Her santimetresinde ayrı heyecanlandım. Her odada farklı bir duygu yaşadım, her defasında gözlerim doldu... Tarif edilemeyecek bir duyguydu ve kesinlikle Yunanistan'ın en görülesi yeriydi. Merak edenler için birkaç fotoğraf çektim.





Kısaca bahsetmem gerekirse de; günümüzde müze haline getirilen ev, Türkiye Konsolosluğunun hemen yanında kalıyor. Ev büyük bir bahçeye sahip ve üç katlı, her odaya girdiğinizde farklı bir atmosfer ile karşılaşıyorsunuz. Duygu yoğunluğundan bahsetmeme gerek dahi yok. İlk katta Zübeyde Hanım ve Mustafa Kemal'in çocukluğunun bal mumu heykelleri ile karşı karşıya geldik. Ardından üst kata çıkıyoruz ve Mustafa Kemal'e ait kişisel eşyaları ve doğduğu oda bizleri karşılıyor. Tam o odanın karşısında da Mustafa Kemal'in başka bir bal mumu heykeli sizleri karşılıyor. Aşağıda bunlara ait fotoğraflar koyduğumda dahi o an hissettiklerimi az çok tahmin edebilirsiniz diye düşünüyorum.



Evin bazı kısımları ise halka kapalı durumda ve giriş yok. O yüzden ev içerisinde ki turumuz kısa sürede tamamlandı. Buna rağmen evin her köşesini adım adım gezdim ve fotoğrafladım. Ardından bahçeye çıktığımızda ise Mustafa Kemal'in bahçede gölgesinde oyunlar oynadığı çınar ağacı sizlere 'Merhaba!' diyor. Bahçedeki küçük bir tur ve dinlemenin ardından yerimizi diğer ziyaretçilere bıraktık. Buradan sonraki adresimiz akşama hazırlanmak için otelimiz oldu.



Kavala



Akşam eğlence ve biraz Sirtaki'nin üzerine sabah uyandık ve dönüş yolu için otelden ayrıldık. Dönüşte uğrayacağımız bir durak daha vardı: Kavala... Yunanistan'ın şirin mi şirin bir sahil kenti. Ben burayı o kadar çok sevdim ki kesinlikle huzur aşılayan bir havası var bu kasaba tadındaki yerin. Burada durmamızın sebebi ise bu bölgenin meşhur olan Kavala kurabiyelerinden almak ve orada bulunan bir kaleyi ziyaret etmekti. Ben ise bu molayı fırsat bilip bölgeyi keşfetmek adına yürümeye başladım ve kendimi tepede bir yerde tüm Kavala manzarasını gören bir kafede buldum. Burada hemen aşağıda görebileceğiniz manzaraya karşı soğuk bir kahve içmekten daha güzel bir fikir olamaz herhalde.



Rehberimizden Kavala'ya dair ufak ve dikkatimi çeken bir bilgi öğrendim. Kentte bir Osmanlı Paşasının heykelini göreceksiniz. Bu heykel Mehmet Ali Paşa'nın at üzerindeki bir heykeli. Osmanlı'ya ait birçok yapının yıkıldığını ve yerine yeni yapıtların yapıldığını düşünürsek bu heykeli merkezi bir yerde görmek beni şaşırttı. Heykelin sadece profilden görüntüsünü çekebildim sizler için :)


Kavala'da ufak bir alışverişin ardından öğle yemeği için sahil kısmında bir yere oturduk. Yenen balıklar,içilen uzolar (Yunan rakısı) ve hoş sohbetin ardından Türkiye'ye dönüş için yola koyulduk. Kısa bir süre sonra İpsala sınır kapısındaydık ve rüya gibi birkaç gün sona ermişti.


Ben çok eğlendim ve birçok şey biriktirdim bu ufak geziden. Benim gibi gidip görülesi yerleri not ediyor ve gitme hayalleri kuruyorsanız, bu kadar yakındaki bu şahane iki şehri kesinlikle o listenize eklemelisiniz. Umarım severek okuduğunuz bir yazı olmuştur. Yakında gitmeyi planladığım ve sizlerle mutlaka paylaşacağım bir kaç yer ve plan daha var. Umarım en kısa zamanda tekrar görüşürüz. Her şey gönlünüzce olsun :)

Sevgiler...


Zeynep Yağmur Öncel

You May Also Like

0 yorum

Instagram