News with Rain: Nisan 2017

Moda ile ilgisi bundan 15 yıl önce başlayan ve sonrasında birbirinden farklı alanlarda var olan bir isim Aslı Özbek. Büyüyen ve takipçi kitlesi artan Modakariyeri.com adlı sitenin kurucusu olmasının yanı sıra Satsuma App isimli alışveriş uygulamasının da ortağı. Modaya bakış açısı ve birikimi itibariyle öğrenilenin aksine büyük adımlarla ilerleyen Aslı Özbek'e sizler için merak edilenleri sordum. Güzel bir iletişimin ürünü oldu bu yazı umarım sizler de severek okursunuz. Kendisine bir kez de buradan teşekkür etmek istiyorum. Keyifli okumalar!

(Fotoğraf kaynak: www.modakariyeri.com)

Aslı Özbek'i bize tanıtır mısınız?

İstanbul doğumluyum. İtalyan lisesinin ardından Bilgi Üniversitesinde İşletme bölümünde okudum. Ardından Floransa’da Polimoda’da moda eğitimi alarak moda sektöründe çalışmaya başladım. Yaklaşık 15 senedir bu sektördeyim. 7 yıl Louis Vuitton'da ve ardından Lanvin Paris’te çalıştıktan sonra şimdi kendi işimin başındayım. Modakariyeri.com’un kurucusu ve yöneticisiyim, Satsuma App’in de Yönetici Ortağıyım.

Modayla tanışmanız nasıl oldu?

İstanbul’da Gap’in üretim ofisinde staj yaparken ilk olarak moda sektörüne ilgi duymaya başladım.

İlk profesyonel moda platformu olarak başladığınız Moda Kariyeri'nin kuruluş aşaması nasıl oldu? Vizyonunuz ve amaçlarınız neler?

Modakariyeri.com bana moda sektöründe kariyer yapmakla ilgili gelen birçok soruya cevap verme isteğimle doğdu. Türkiye’de moda sektörüne yönelik profesyonel içerik eksikliğini düşünerek siteye katkıda bulunan yazarlarla birlikte içerik oluşturmaya başladım. Amacımız hem öğrenciler, hem kurumlar, hem de moda sektöründe çalışan profesyoneller için kaliteli ve profesyonel hayata yönelik içerik, etkinlik ve mentörlük sunmak.

Moda kariyeri bünyesinde kimlerle çalışıyorsunuz? Ekip arkadaşlarınızı seçerken kriterleriniz neler ?

Şu anda 11 kişi yazılarıyla katkıda bulunuyor. Ekip olarak iki kişiyiz. Eda Binark içerik editörümüz. Benim için ekip arkadaşlarımı seçerken önemli olan modaya bakış açılarının benim vizyonumla uyuyor olması, aynı zamanda araştırmayı seven ve meraklı kişiler olmaları. Bunun dışında ufak bir ekipte uyum çok önemli, biz aile gibi çalışıyoruz. O nedenle uyumlu ve saygı çerçevesi içinde çalışabilmek çok önemli. Girişimci olduğum için, aynı zamanda kurumsal bir işyerinden farklı olarak daha esnek olabilmek ve yaratıcı düşünceyi önemsiyorum.

Türkiye'de ki moda anlayışını nasıl buluyorsunuz? Ülkemizde ki tasarımcıların dünyadaki payı sizce nedir?

Türkiye’de moda anlayışı çoğunlukla giyinmek ve trendler üzerine. Yurtdışındaki gibi moda eleştirmenleri, yazarları, akademik yayınlar ve profesyonel içerik oldukça az. Sektörde kariyer denince akla sadece moda tasarımı geliyor hala. Ülkemizde dünyaya açılan başarılı tasarımcılar var elbet fakat dünyayı tasarımlarıyla etkileyen biri olduğunu düşünmüyorum. Önemli bir isim olarak Rıfat Özbek’i verebilirim. Soyadı benzerliğinden olsa gerek, bugün bile İtalya’da bana Rıfat Özbek’i tanıyıp tanımadığım sorulur.Rıfat Özbek bence gerçek anlamda tasarım dünyasını etkilemiş tek Türk. Türk asıllı Erdem Moralıoğlu ve Hüseyin Çağlayan gibi isimler de çok önemli bir etkiye sahipler.

"Satsuma App" i bizlere anlatabilir misiniz? Diğer uygulamalardan ayrılan yönü nedir?

Satsuma App ortağı olduğum bir mobil alışveriş uygulaması. Benzerlerinden farkı öncelikle tasarım ve el emeği ürünleri ekseninde olması. Dekorasyon, sanat, moda, kırtasiye ve çocuk kategorilerinde, sadece kadınlara yönelik tasarım ürünleri bulunuyor. Bunun yanında “Sorumlu alışveriş” mottomuz ile satış yapanların aynı zamanda gelirlerinin bir kısmını seçtikleri STK’lara bağışlamalarını sağlıyoruz.

Moda ile ilgilenenlere veya bu yönde ilerleyeceklere önerileriniz neler?

Herşeyden önce merak geliyor. Alışılmış yayınların sunduğu bilgilerin ötesine geçerek okumalarını, araştırmalarını, İstanbul’daki Vitali Hakko Kreatif Endüstriler Kütüphanesi gibi yerlerden faydalanarak bilgilenmelerini. Sektörde en çok hangi alanda çalışmak istediklerini anlamak için farklı alanlarda çalışıp staj yapmalarını öneririm.

Moda kitapları arasında önereceğiniz mutlaka okunmalı dedikleriniz neler?

Yaklaşık 150 kitaptan oluşan bir moda kitapları koleksiyonum var. Önerilerim için Fashion on Bookshelves isimli blogumu takip edebilirsiniz.

"Moda sanat mıdır?" sorusuna dair düşünceleriniz neler?

Modayı sanat yapan ya da yapmayan onu yorumlayan kişidir. Bu nedenle genel bir görüş belirtmek oldukça zor. Yaptıkları koleksiyonlara gerçek sanatçı gibi yaklaşarak hem özgün, hem kavramsal, hem şaşırtıcı, hem el işçiliği odaklı çalışan modacılar olduğu gibi, hızlı moda kavramı içinde markalardan kopya ürünleri piyasaya sunanlar da var. O nedenle modayı sanat olarak görmek için, onu sanat gibi ele alan kişileri takip etmek lazım.

Zeynep Yağmur ÖNCEL

No yorum

Televizyon tarihine çalım takan ve bir ilk olarak heyecanla beklenen "Fi" dizisi ilk üç bölümü ile 31 Mart akşamı izleyicisi ile buluştu. Efsane kadro diye daha başlamadan aylar önce adından söz ettiren oyuncu kadrosuna, yayınlanan ilk üç bölümün minik detaylarına ve tabi ki karakterlerin tarzlarına birlikte göz atacağız.

Azra Kohen'in Fi, Çi, Pi üçlemesinin diziye uyarlanma hikayesi bir süredir adından çokça söz ettiriyor. İlk kitabın uyarlaması olan Fi'nin 13 bölümlük serüveni Puhu TV üzerinden izleyenine kavuşacak. Geçtiğimiz hafta ilk üç bölümü yayınlanan dizinin bu akşam yeni üç bölümü yayınlanacak. Ozan Güven, Serenay Sarıkaya, Mehmet Günsür, Berrak Tüzünataç ve Büşra Develi'den oluşan oyuncu kadrosu projenin bu denli heyecanla beklenmesinin en büyük etkeni oldu.

Dördüncü bölüm fragmanını izleyen ve heyecanla yeni bölümleri bekleyenler olarak bu duygular tazeyken dizinin karakterlerinin tarzlarına bir göz atalım.

Can Manay'ın klas tarzı

Ozan Güven dizide karakter itibari ile gizemli havasını tarzına yansıtan bir karakter olan Can Manay ile karşımıza çıktı. İlk olarak bahsedilecek nokta ise Güven'in oyunculuk performansı kesinlikle. Üniversitede psikoloji dersleri veren aynı zamanda kendi televizyon programında terapi yapan psikiyatr Can Manay klasik tarzı ve karizması ile kadınların yakın markajında olan bir adam. İlk üç bölüme yansıyan tarzına dair ilk dikkat çeken detaylar ise kesinlikle kaşe mont ve parkaları oluyor. Dizide sürekli nizamli ve klasik görünümü ile karşımıza çıkan bu karakter aynı zamanda sahip olduğu farklı statülerin simgelerini de taşıyor. Üniversite öğretmeni olduğunda yuvarlak gözlükleri, televizyon sunucusu olduğunda ise renkli mendilleri tarzının değişik yönlerini ortaya koyuyor tıpkı kişiliği gibi. Can Manay karakterinin en çok kullandığı renk ise karakterine uyum sağlayan siyah ve gri tonları. Aksesuar seçimlerinde ise deri eldivenleri, lüks saatleri ve belli ki karakteri ile bütünleşecek gözlüğü dikkat çekiyor.

Adı kadar saf Duru tarzı

Dansçı Duru karakterine dizide Serenay Sarıkaya hayat veriyor. Hırsları ve hayatta hedefleri olan bir karakter Duru. Dansçı kişiliği ile ilk üç bölümde seyirci karşısına çıkan bu karakter ilerleyen bölümlerde Can Manay'ın ona karşı olan özel ilgisi ile daha da farklı yönlere gidecek gibi duruyor. Sevgilisi olan Deniz karakteri ile sanat dolu bir hayatı olan Duru karakteri tarzına göz atıldığında da spor kıyafetleri, taytları ve tozluklarının ötesine henüz geçemedi. Dördüncü bölüm fragmanında gece dışarıya çıkarken klasik olabilen Duru'ya da tanıklık ettik. Yeni bölümlerde dans eden Duru'nun spor tarzının dışında feminen tarzı ile yavaş yavaş tanışacağız.

Duru karakterinin bir diğer dikkat çeken noktası ise neredeyse yok denecek kadar az makyaj yapılıyor olması. Sadece rimel ve pastel tonlarda bir ruj ile yapılan makyaj Sarıkaya'nın oldukça doğal olan güzelliğini ortaya çıkarıyor. Saçlarını ise minik balerin topuzunda gördüğümüz Duru karakteri gelecek bölümlerde açık düz saçları ve kırmızı rujun hakim olduğu makyajları ile de bizleri selamlayacak gibi duruyor.

Dizinin bohemi Deniz'in tarzı

Dizide Duru'nun sevgilisi üniverisitede sanat fakültesi öğretmeni rolünde Mehmet Günsür karşımıza çıktı. Duru rolünün hayatta ve kariyerinde beklentileri ile Deniz'in beklentilerinin çatışması daha ilk bölümlerde ekrana yansıdı. Göz önünde olmayı seven bir karakter olan Duru hırs ile yoğrulurken ve ekip arkadaşlarından kayrılmayı beklerken, Deniz sanatçı bakış açısıyla her ne kadar söz konusu sevgilisi dahi olsa hiyerarşiyi reddeden bir karakter. Sanata olan bağlılığı ve idealleri uğruna yaşayan bir öğretmen profili çizen Deniz, buna uygun olarak bohem ve salaş bir tarza sahip. Özellikle uzun saçları, kalın hırkaları ve tercih ettiği tonlar ile bunu gözler önüne seriyor.

Tarzının dikkat çeken noktaları arasında ise kesinlikle arkada topladığı uzun saçları var. Beyaz tişörtler ile giydiği kalın salaş hırkaları da tarzının tamamlayıcı parçaları arasında yer alıyor.

Kabuğuna sığmayan gazeteci Özge'nin tarzı

Can Manay ile röportaj yapmaya giden ve kritik sorduğu bir soru sonucu işinden olan ve sonrasında Manay'ın gizli yönünü ortaya çıkarmaya kendini adayan Özge karakterine Berrak Tüzünataç can veriyor. Hırslı ve öfkeli gazeteciyi canlandıran Tüzünataç dizide diğer rollere göre biraz daha pasif kalan fakat daha sonralarda etkisi arttıracak ve kilit nokta olan sırrı bilen tek isim. Bu yüzden ilk üç bölümde güzel oyuncuyu pek göremesek de sonra ki bölümlerde daha sık olayların içerisinde bulacağız.

Tarzına geldiğimizde ise, Özge karakteri günlük hayatta hepimizin kullanacağı zamansız parçalarla karşımıza çıkıyor. Basic tişörtler, kazaklar ise bu karakteri gördüğümüz birkaç sahnede tercih ettiği parçalar arasında yer alıyor. Tarzının ise tamamlayıcısı kesinlikle kısa herhangi bir işlem görmemiş fütursuz saçları. Bunun dışında tarzını daha iyi anlayıp analiz edebilecek bölümler umarım ilerleyen zamanlarda olur. Zira kendisi çok güzel ve kıyafetleri oldukça iyi taşıyor. Dizi kadrosunun moda dergileri için yaptığı fotoğraf çekimlerinde özel tasarımları taşıyışı bunun aslında en güzel örneği.

Okulun çalışkan öğrencisi Bilge'nin tarzı

Dizinin çalışkan öğrencisi ve öğrenim hayatı için elinden geleni ardına koymayan azimli kızı Bilge'ye Büşra Develi hayat veriyor. Can Manay ile okulda aldığı psikoloji dersleriyle yolu çakışan genç kızın hayatı Manay'ın onu küçük cezalandırması ile bambaşka bir yere gidiyor. Psikolog adayı olan Bilge dersten geçebilmek için Can Manay'ın küçük farklı testlerine tabi tutuluyor ve aslında beklediğinden çok farklı olayların içerisinde sürükleniyor.

Bu genç üniveristeli psikolog adayının tarzına bakacak olursak , Bilge şatafattan uzak hatta herkesin çalışkan öğrenci dendiğinde kafasında canlanan tarzın ta kendisi. Etnik desenli kazakları, kumaş krem pantolonı ve gözlükleri ile dişiliğini törpüleyen okuluma odaklanmış bir karakter. Makyaj ve saç konusunda da bu yüzden oldukça yapılıdan uzak sade bir tarza sahip. Bilge karakteri ile beş kişilik kadronun üçünün yuvarlak, benim profesör gözlüğü dediğim, gözlük sahibi oluğu ise dikkatimizden kaçmıyor.

Fi dizisinin ilk üç bölümünde tarzlarına dair dikkat çeken noktalar bunlar oldu. Geri kalan gelişmeler ve dün yayınlanan üç bölüm hakkında yeni bir yazı sizlerle olacak. Sevgiler :)

Zeynep Yağmur ÖNCEL

No yorum

Ürün önerileri bölümü için yazmayı planladığım ve uzun bir süredir kullandığım iki ürün ile sizlerleyim. Biri kaşlarım için kurtarıcım diğeri ise kontör yapmanın en kolay yolunu sunan mini bir yardımcı. Özellikle benim gibi seyrek kaşlara sahip olanlar için önereceğim aslında herkesin bilip kullandığına emin olduğum Pastel'in kaş kiti ve stick kontör ürünlerinin kurtarıcısı Maybelline master contour hakkında deneyimlerimi sizlere aktaracağım.

İlk olarak Pastel Pro Fashion eyebrow duo ürününden bahsetmek istiyorum. İki farklı yapı ve tonda ürünü barındıran bu kit, hem kaşınızı doldurmanızı sağlarken hem de sabitlemeyi sunuyor. Bu ürünün içerisinde yer alan sol taraftaki kremsi renk kaşınızı doldurmada size oldukça yardımcı oluyor. Özellikle değinmek istediğim nokta ise doğal görünüm veriyor olması. Bu koyu kahve rengi uyguladığınızda diğer kaş ürünlerinizde yaşanan yapay görüntü oluşmuyor. Yapısı itibariyle çok yoğun olmaması yine uygularken büyük kolaylık sağlıyor. Bir diğer sevilecek yanı ise kesinlikle minik fırçası. Koyu renkte olan kısmı çerçeve yaparken kitin içinde yer alan fırçası ile oldukça rahat sürebilirsiniz.

Sağ tarafta toz yapıda ki kahve rengi taraf ise ilk aşamadan sonra kaşınız da bulunan ürünü sabitleme görevi görüyor. Bu ürün kremsi koyu kahve olanın aksine daha açık bir kahve rengine sahip. Eğer kaş renginiz bu açık kahveye yakınsa kullanacağınız başka bir kaş ürününüzün üstüne sabitleyici olarak bunu kullanabilirsiniz. Yine aynı şekilde kremsi olan tarafı kullanıp farklı bir far veya toz kaş ürününü üzerine sabitleyici olarak kullanabilirsiniz. Saç renginiz kahvenin orta tonlarında ise bu iki ürünü üst üste gönül rahatlığı ile uygulayabilirsiniz.

Bu ürünün uygulanmasından önce yapılması gereken birkaç küçük noktaya dikkat çekmek istiyorum. Öncelikle kaşlarınızı doldururken kaş tarağı ile yukarıya doğru tarayın. Bu yapılan ilk aşama kaşınız da kalan boş alanları görmenizde yardımcı oluyor. Daha sonrasında bu boş alanları elinizde ki kremsi kaş ürünü ile doldurmanız fakat bu yaparken bütün kaşı boyamamak oldukça önemli bir nokta. Kaşınızın boş kalan yerlerini bu ürünle doldurduktan sonra yine tarağınız yardımıyla düzeltebilirsiniz. Bir sonraki aşama ise bu doldurduğumuz ürünün tüm gün kalıcılığını sağlamak adına sabitlemekten geçiyor. Toz ürünler ile sabitleme işleminiz dilediğiniz şekilde verimli olacaktır. Son olarak küçük bir aydınlatıcı kapatıcı ile kaşınızın altını ve kuyruk kısmını netleştirmek kalıyor. Bu hamle ise daha net çizgilere sahip bir kaşınız olmasını sağlıyor.

Burada dikkat çekmek istediğim bir diğer nokta ise kaşlara uygulanan kontör uygulamaları yönünde olacak. Benim kadar az kaşa sahip olan insanlar vardır illa ki ve bu noktada çoğu kadın yapay yollar ile doldurmayı tercih ediyor. Makyajın burada önemi ortaya çıkıyor aslında. Bu işlemler ile kalıcılık sağlamak isteyenler olabilir fakat doğallığa doğru gittiğimiz şu günlerde sade ve doğal bırakılmış kaşlar daha ön plana çıkıyor. Kaş ürünlerini dahi reddeden bir trendin hakim olduğu şu sıralar kontör uygulaması ise oldukça geride kalıyor. Sonuç olarak toparlamak gerekirse kaşlarını hacimli ve yapılı göstermek isteyenler için ben naçizane kaş ürünlerini kullanmalarını öneriyorum. Daha doğal ve sade kaşlar sizi daha duru ve modern gösterecektir. Bu ürünler arasında beni ise az kaşlılar kulübü üyesi olarak favorim kesinlikle bu iki minik yardımcıya sahip olan Pastel'in kaş kiti.

Bir diğer benim hayatımı kolaylaştıran ürün kesinlikle Maybelline master contour. Bu ürünü seviyor oluşum kesinlikle daha önce pek çok başarısız kremsi kontör ürünü denememden kaynaklanıyor. Kremsi bir kontör ürünü kullanmam sorunu cildimde büyük problemler yaşadım. Bunun önüne geçebilmek adına o sıralar yeni ürün arayışına çıktım. Yeni çıkan ve gözde olan Maybelline'nin bu ürünü ile tanışmam kaçınılmaz oldu. Aldım ve bu ürünü yaklaşık 2 ayı aşkın süredir deneyimliyorum. Günlük makyajım da kontör yapmayı çok tercih etmediğim için ise bu ürün kesinlikle bitmiyor. İki renkten oluşan gölgeleme ve aydınlatmayı aynı anda sunan bu minik ürün yapısı yönünden inanılmaz bir ürün. Yumuşaklığı sayesinde cildinize sürdüğünüz anda ne katılaşıyor ne de hemen uçuyor. Koyu tarafı yüzünüzün gölgelendirmek istediğiniz yerlerde oldukça tek seferde başarılı bir performans sergiliyor. Aydınlatıcı tarafı ise yapısı yönüyle daha hafif bir yapıya sahip. Koyu tarafının aksine yüzünüzde daha az renk bırakıyor. Cildinizin sivilceye en müsait bölgesi olan yanak bölgesine uygulandığı için cildimize zarar vermeyen ürünleri seçmek çok önemli bir nokta. Bir süredir kullandığım bu ürün ise herhangi bir akne veya sivilce sorununa yol açmıyor. Bu noktada özellikle bu yönü düşünüldüğünde yıldız parçalarım arasında yer alması kaçınılmaz oldu.

Severek kullandığım için ve bu tarz kullanışlı ürünler arayanlar,ihtiyacı olanlar adına bu iki ürünü paylaşmak,önermek istedim. Sizler de kaş ve kontör ürünlerinizi benimle paylaşırsanız yeni ürünler deneyip görmek çok isterim. Görüş ve önerilerinizi yorum olarak bekliyorum. Sevgiler.

Zeynep Yağmur ÖNCEL

1 yorum

Bir garip yolcu: Balıkesir-Bayramiç-Akçay

Planlanan fakat bir o kadar spontane devam eden küçük çaplı bir gezi yazımla sizlerleyim. Takip edenlerin bildiği üzere Gazetecilik öğrencisiyim. Haber yapmak uğruna en yakın arkadaşımla çıktığımız Balıkesir yolculuğunda kendimizi ardı arkası kesilmeyen yollarda bulduk. Ben de bu amacının dışına çıkan ama çokta güzel olan ufak geziden notları bu yazıda sizlerle paylaşacağım. İki güne ne kadar aktivite sığdırabilirsek o kadar sığdırdığımız ve olur da sizinde yolunuz düşerse buralara hazırlıklı olun diye rehber niteliğinde olsun istiyorum.

Sabiha Gökçen Havaalanı'ndan başlayan yolculuğumuz 1 saatin sonunda Balıkesir Koca Seyit Havaalanı'nda sonlandı. Buradan servis ile Akçay'a geçtik ve ufak çaplı bir kaybolma sonunda kalacağımız yere ulaştık. Ertesi gün sabahın ışıkları ile koşturmamız da başladı. Haberi yapacağımız yer olan Bayramiç Çanakkale sınırlarına yakın kalan bir yer. Akçay'dan buraya ulaşmak ise sandığımızdan çok meşakkatli oldu. Öncelikle Akçay Otogar'dan Ezine'ye geçmemiz gerekiyordu. Oradan da Bayramiç otobüsleri ile gideceğimiz yere ulaşmamız gerekiyordu. Bunların hepsini yaptık ve 2 saati geçen bir yolculuk sonunda Bayramiç'teydik. Çarşamba günü köy pazarı kuruluydu, köylü tam bizim indiğimiz yerde toplanmış mallarını satmaya çalışıyordu. Kimi ise çoktan bitirmiş paralarını sayıyordu :) Haberi yapacağımız yere ulaşımın olmadığını öğrendik ve bulunduğumuz yerde keşfe çıktık. Bize Mehmet Akif Ersoy'un evini ve Hadımoğlu Konağı'nı söylediler. (Bu arada taksiciler burada kesinlikle taksimetre açmıyor. Kafalarına göre tahmini rakamlar söylüyorlar. Bu konudan oldukça çektik. Buna da aşağıda özel olarak değineceğim.) Bu iki yerden ilk durağımız Mehmet Akif Ersoy'un evi oldu. Resmi açılışının yaz aylarında gerçekleşeceği ve düzenlenmesi devam eden müzeleştirilen evi ve milli şairimizi burada gönüllü olan Uğur Bey'den dinledik.

Mehmet Akif Ersoy'un evi - Bayramiç

Bayramiç'te çocukluğu geçmiş olan İstiklal Marşı'nın mimarı Mehmet Akif Ersoy'un evi müze olarak kapılarını açmaya hazırlanıyor. Evin eşyalarının, bal mumu heykellerin bulunduğu ve çeşitli tarihi bilgilerin olduğu iki katlı bir ev. İçeriye girdiğimizde burada gönüllü olarak çalışan ve kendini bu evin yapımına adayan Uğur Bey ile tanıştık. Biz eve adım attığımızda merdivenler kaymasın diye kilim parçaları yapıştırıyordu. Alt katta ki iki odaya göz atarken "Ben size anlatayım yoksa iki kapı kolu görüp buradan ayrılırsınız" dedi. Alt katta bulunan iki odadan ilkinde Çanakkale Savaşı'nı bizlere anlattı. Odada tarih notları ve bir kabartma harita vardı. Giriş kattaki diğer odada ise evin eski halılarını serili olarak gördük. Üst kata çıktığımızda soldaki ilk oda da Mehmet Akif'in annesinin,babasının ve kendi küçüklüğünü temsil eden heykeller ile karşılaştık. Uğur Bey yazarın 11 yaşına kadar olan süreçte 7 yılını bu evde geçirdiğini söyledi. Bu odanın karşısında yer alan oda da ise Mehmet Akif'in bildiğimiz halinin bir bal mumu ile karşılaştık. Bu heykel elinde ki damarlara değin ince işçilikle oluşturulmuş ve masasında elinde kağıdıyla oturan Mehmet Akif ile yüz yüze gelmişsiniz hissi uyandırıyor. Gözlerimi heykelden alamazken Uğur Bey eline Safahat'i aldı ve şairi seslendirmeye başladı. Tam o anda büyülenmemek gerçekten elde değildi. Arnavut aksanı ile dizeleri okurken Mehmet Akif'i hayranlıkla dinledik. Daha sonra Mehmet Akif'i ve evin yapım aşamasını daha detaylı dinledik. Dinlemekten öte Uğur Bey'in azmine ve sevgisine tanıklık ettik. "Sizi sanki yıllardır tanıyor gibiyim" sözleri de aslında ne kadar içten bir insan kazandığımızın özetiydi.

Oradan çıktıktan sonra Hadımoğlu Konağı'nı ziyaret etmeye karar verdik. Fakat çok gariptir ki kapısında kilit olan konağın kapısında yazan numarayı aradığımda "Kalabalık değilseniz başka zaman gelin" tepkisi ile karşılaştım. Oldukça garip değil mi? Fazla üstelemedik ve köyün pazarına indik. Burada gezdikten sonra yine otobüse bindik Ezine'ye geçtik oradan da Akçay'a vardık.

Akçay sahil

İşlerimizi halledemememiz birde üstüne saatin geç olması sonucu fırsat yaratıp Cunda'ya veya Bozcada'ya geçemedik. Mecburen Akçay'a geri döndük. Otogarın hemen karşısında yer alan Yasa Avm'de bir umut yemek yeriz diye girdik. Fakat oldukça küçük ve alternatifi az olan bir alışveriş merkezi. İçerisinde yemek yenecek tek bir yer birde Starbucks vardı. Mağazalar arasında da Hummel, Defacto, English Home, Sportive gibi markalar vardı. Outlet olması sebebiyle fiyatlar oldukça uygundu. Yolu düşen olursa Akçay yakınlarında bir göz atabilir. Burada da umduğumuzu bulamayınca Akçay'a geri döndük. Güneşin batışına ramak kala sahilde tur attık ve kaldığımız yere yakın olan Ömür Restaurant'ta yemek yedik ve sahile yeniden indik. Sahili Akçay'ın yazlık bir yer olması sebebiyle pek canlı değildi. Kordon boyunca da birkaç yemek yenecek yer birkaç nargile kafe vardı. Olabildiğine büyük olan Mado'yu da atlamamak lazım tabi. Kahvemizi içtikten sonra günün yorgunluğu ve hayal kırıklıklarıyla odamıza döndük. Sabah olduğunda gözümüzü yine sokaklarda açacaktık. Önce Edremit, sonra Ayvalık ve son olarak Cunda'ya uzanan bir yolculuk sonrasında iki günlük maceramızın en can alıcı kısmına varacaktık.

Balıkesir adına kısa ve öz birkaç önemli noktayı sizlere ayrıca söylemem gerektiğini düşünerek, hatta bunu boynumun borcu olarak niteleyerek belirtmek istiyorum.

Öncelikle gitmeden önce ne amaçla ve nereye gideceğinize dikkat edin. Tatil amaçlı gitmiyorsanız ve bizim gibi gezmek istiyorsanız kesinlikle Akçay'ı tercih etmeyin. Uzun otobüs yolculuklarında zamanınızı yersiniz benden söylemesi. Ya Edremit yada Ezine'de bulunursanız sizin için daha rahat olacaktır. Ben tatil için gidiyorum derseniz de, Akçay, Altınoluk gibi yerlerini tercih etmenize bir şey diyemem tabi ki.
İkinci olarak taksiciler konusunda bir uyarı yapmak istiyorum. Kesinlikle taksimetre açmıyorlar ve kafalarına göre fiyat veriyorlar. Hele ki sizin yabancı olduğunuzu anlarlarsa örneğin 30 kmlik yola 200 tl gibi bir fiyat verebilirler. Ya kendi arabanızla gidip gezin, yada turlarla gezilecek yerlere gidin. Zira araba kiralama konusunda da başımızın ağrıyacağını söyleyen arkadaşlarımız oldu ve oldukça bozuk yolları var diye biz rent a car işine girmedik. Sonradan pişman olsak da, var olan paramızın çoğunu yollara versek de bu hamleden kaçındık.

İki günlük bu ufak iş için başlayan fakat sonradan bari gezelim dediğimiz gezimizin son gününü Cunda'ya ayırdık. Cunda'yı o kadar çok sevdim ki ve anlatacağım o kadar çok şey var ki, ayrı bir yazı yazmak istedim. Bir güne sığdırdıklarımız bunlar oldu. Bir sonra ki yazıyı da uzatmadan en hızlı şekilde paylaşacağım. Umarım gitmek, görmek isteyenler adına yol gösterici, aslında önden biraz olsun uyarıcı bir yazı olmuştur. Ben her şeye rağmen keyif aldım. Yanınızda en yakın arkadaşınız varsa zaten tüm tatiller güzeldir değil mi ? :) Cunda yazısında görüşmek üzere. Mutlu hafta sonları :)

Zeynep Yağmur ÖNCEL

No yorum

News with Rain

Can Manay'ın klas tarzı

Adı kadar saf Duru tarzı

Dizinin bohemi Deniz'in tarzı

Kabuğuna sığmayan gazeteci Özge'nin tarzı

Okulun çalışkan öğrencisi Bilge'nin tarzı

Bir garip yolcu: Balıkesir-Bayramiç-Akçay

Mehmet Akif Ersoy'un evi - Bayramiç

Akçay sahil

Hakkımda

recent posts

Popular Posts

Blog Archive

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Translate

Instagram